Performans Sanatının Tanrıçası: Marina Abramović

Marina Abramoviç 70’lerden günümüze 40 senelik kariyerinde bedeninin sınırlarını zihnin imkanlarıyla zorlayan, sanatı adeta yaşayan ve bence sanat tarihinin en cesur sanatçılarından biridir.
Sanatçıyı anlatan ve oldukça etkili bir yapıt olan Marina Abramoviç: Sanatçı Aramızda” filmi Sundance, San Francisco, Atina ve Valladolid gibi saygın festivallere katılmış, Berlin ve Saraybosna’da seyirci ödülü kazanmıştır (Bu filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ediyoruz).
1946 doğumlu Marina’nın ebeveynleri II. Dünya Savaşı sırasında faşistlere karşı mücadele vermiş olan partizanlardır, hatta Babası Vojo harpten sonra milli kahraman ilan edilmiştir. Babanın aileyi terk etmesini müteakip annesi Danica 60’lı yılların ortalarında Belgrad’daki Devrim ve Sanat Müzesi’nin müdürlüğünü yapmaya başlamıştır, fakat eve hakim olan disiplin azalmamış ve Marina’ya oldukça baskı uygulanmıştır; hatta eve en geç saat 10’da dönme kuralı konmuştur. Sanatçı, annesinden sevgi görememiştir ve bunu da kendisi dile getirmiştir.
1965-70 yılları arasında Yugoslav başkentinin Güzel Sanatlar Akademisinde eğitim görmüş olan sanatçı, o yıllarda yaşadığı durumu bir çılgınlık olarak hatırlamaktadır ve kendini kesme, kırbaçlama, hatta yanarak ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalma gibi olayların kesinlikle gece saat onda, eve kapanmadan önce yaşandığını söyler. Her şeye rağmen, zaman içinde hareketsizlik, sessizlik ve dayanıklılık konusunda da uç noktalara varacak olan sanatsal deneylerinde Marina aldığı sıkı eğitimin katkısını asla inkar etmemiştir ve isyankarlığıyla birleştiğinde enerjisinin nelere aracı  olduğunu günümüzde bile ispatlamaya devam etmektedir.
Marina Amsterdam’a taşındıktan sonra 1976 yılında tanıştığı, sanat adı Ulay olan Alman sanatçı Uwe Laysiepen ile ego ve sanatçı kimliğini sorgulama yönünde ortak çalışmalar yürütmeye başladılar. Birlikte bir sürü eser sergilemeye başladılar ve aralarındaki etkileşim aşka dönüştü. Bir kapı girişinde karşılıklı çırılçıplak durarak aralarından geçmek zorunda kalan sanatseverleri sınadılar, gözlemlediler. Birbirlerine doğru hızlıca koşarak çarpıştılar; ağızlarını birbirine yapıştırıp nefeslerini içlerine çektiler, ta ki bayılana kadar.  Nightsea Crossing performanslarında;  Uzun bir masanın iki ucunda oturan çift hiçbir hareket yapmadan sadece birbirlerine bakarak oturdular. Breathing In/Breathing Out performanslarında  Ulay ve Marina oksijensiz kalana dek birbirlerinin nefeslerini içlerine çektiler. Birbirlerine duydukları aşkı sanat performanslarına da taşıyan ikili sıradışı performanslarına bir yenisini daha eklemiş oldular. İkisi de nefessiz kalıp bayılana dek devam eden performans 17 dakika sürebildi.
Birlikte bir sürü performans sergiledikten sonra son performansları Great Wall’u gerçekleştirdiler. Birlikte Çin Seddi’nin iki ayrı ucundan birbirlerine doğru yürümeye karar verdiler. Aslında bu performansın sonunda ortada buluştuklarında evlenmeyi planlamışlardır, fakat Ulay’ın Marina’yı aldatması sonucu eserin sonunda hüzünlü bir ayrılık yaşanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Heykel Sanatı

Francisco Goya’nın “El Pelele” eseri

Medusa'nın Salı